Bazı okuyucularım biliyordur, 2012’nin sonundan beri Yandex.Türkiye’nin tasarımcılığını üstlenmiş bulunmaktayım ve ara sıra merkez ofisimizi ve çok sevgili (tamamı Rus) ekibimi ziyaret etmek için Moskova’ya gidiyorum.
İlk gidişim 2012 Kasım’ında olmuştu. Şirkette çok yeniydim, o dönemki ekibim farklıydı ve Moskova çok soğuktu. Dolayısıyla çok hoş bir deneyim olmamıştı ama yine de bir şeyler beni o şehre ufaktan bağlamıştı.
Bir gün karşı cinsten biriyle tanışırsın, pek de etkilenmezsin. Gel zaman git zaman arkadaş olursunuz, iyi biridir. Tanıdıkça hakkında ilginç şeyler öğrenirsin ve sende merak uyandırmaya başlar. Ve bir gün karşına sanki bambaşka biri gibi çıkar; belki saçını değiştirmiştir, giyinişi çok etkileyicidir ve her zamankinden daha sempatiktir. Sen de o anda aşık olursun ya? İşte 21 Temmuz’da Moskova’ya ikinci kez gittiğimde başıma bu geldi.
Kışın gri, puslu ve soğuk havası yerini güneşli, kararmak bilmeyen mavi bir gökyüzü ve hafif serin esintilere bırakmıştı. Moskova nehrinin kenarında akşamları insanlar dansediyordu, Gorky Park’ta sabaha kadar eğlenceler sürüyordu. Ve benim son derece yetenekli, bir o kadar da sempatik ve beni oldukça şımartan bir takım liderim, buna ek olarak son derece sıcakkanlı takım arkadaşlarım vardı. (:
Dolu dolu geçen 10 gün boyunca şehrin en popüler barlarından biri olan Noor Bar’a, bir Ukrayna Restoranı’na, çeşitli müze ve sergilere, Nazım Hikmet’in mezarına, bolca şık Cafe’ye, elbette Kızıl Meydan’a ve tabii ki Gorky Park’a gittik. (Edindiğim en tatlı arkadaşlarımdan biri, oradaki Leo Burnett reklam ajansındandı. Kendisi şu an Londra’da yaşıyor ve ben Mayıs’ta yanına gitmeyi planlıyorum.)
1 Ağustos akşamı havaalanına gitmek için taksiye bindim. Binerken içimde bir burukluk vardı. Sonra Moskova Nehri’nin üzerinden, ilk köprüden geçtik. Manzaraya baktım. Ömrümde görmediğim büyüklükte görkemli binalar, mücevher gibi köprüler, alabildiğine yemyeşil alanlar penceremden hızla geçerken kendime de inanamayarak “ben bu şehirde yaşarım!” dedim.
Geçen ay tasarımcılar konferansı için tekrar gittim. Şehre vardığımda hava -14 dereceydi. Sabah güneş 10’dan önce doğmuyor ve sadece akşamüstü 4’e kadar kalıyordu. Kar mı yoksa su mu emin olamadığım ince ince şeyler yağıyordu mütemadiyen. Yine de orada olmaktan dolayı çok mutluydum. Şehri de, arkadaşlarımı da, özellikle de takım liderimizi çok özlemiştim. Ama sonra çok enteresan bir şey duydum. Orada tesadüfen tanıştığım Rus ressam bir kız, benim bu şehirde yaşayabileceğimi söylediğimi duyduğunda şöyle dedi:
“Türkiye gibi sürekli güneşli bir ülkeden buraya geldiğinde kalbinde hala güneş oluyor. O güneş seni 1 hafta, 10 gün, belki 15 gün idare ediyor. Ama sonra, o bittiğinde Moskova’nın grisiyle ve soğuğuyla başbaşa kalıyorsun. Her gün, her sabah, yağışlı, karanlık bir gökyüzü ne demek? 8 ay bunu görmek ne demek? Gerçekten istiyor musun burada yaşamak?”
Aklıma Kalamış geldi… Bisikletimi özledim. (:
Çok romantik yazdım, biraz da gerçeklerle yüzleşelim! Buyrun size Moskova hakkında hiç bilmek istemeyeceğiniz, “öf niye okudum ben bunları ya” diyebileceğiniz saçma sapan veriler:
– Her ne kadar termometreniz, şey, yani hava durumu uygulamanız size -14 derece dese de, bu Istanbul’un -2’si civarında bir soğuktur. Artık nem mi az, İstanbul mu bizden nefret ediyor bilemiyorum. Ancak ben sağlam ama ince bir termal içlik üzerine kazak ve paltoyla dışarılarda ıslığımı çalarak keyif içinde gezinebiliyordum.
– İstanbul’un trafiğinden çok mu sıkıldınız? Moskova trafiği verelim? Emin olun böyle bir trafik görmemişsinizdir. Yandex.Haritalar’ı kullananlar bilir, trafiğin derecesini 1’den 10’a kadar gösteren trafik lambamız var bizim. O Moskova’da 9’u gösterdiğinde Yandex ofisinde sevinç çığlıkları duyarsınız: “Oley be! Artık yola çıkabilirim.” Çünkü artık evlerine varmaları sadece 2,5 saat sürecektir 6 saat yerine.
– Moskova’da 2 tür taksi var. Arayarak ya da telefon uygulaması ile çağırdığın resmi taksiler ve yoldan geçen arabalardan elini görüp duran vatandaşlar. Evet, yoldan geçen herhangi bir arabayı durdurup taksi olarak kullanabilirsiniz. Oturmadan önce şöföre nereye gideceğinizi söyleyin ve pazarlığınızı yapın. Bu kadar basit. Güvenli mi? Öyle diyorlar…
– Ve geldik en merak edilen konuya: Ruslar nasıl ısınıyor? A pardon, bu değildi… Heh: Rus kızları!
1. Evet, çoğu inanılmaz güzel.
2. Hayır, benim tipim değiller. Ben latin kadınlarını beğenirim. Biraz kıvrımlı olacak, fıkır fıkır olacak. Ne yapayım buzdan heykelleri. (Latin kadınlarını ne yapacaksam?)
3. Evet, genelde ÇOK KÖTÜ giyiniyorlar.
4. Ve evet, genel olarak erkeklerle Türk kızlarına göre daha ilgililer. Bana biraz umutsuz gibi geldiler açıkçası. Tabii ki “tüm Rus kızları” diye konuşmak çok çok yanlış. Ama benim tanık olduğum olaylardan birini anlatayım: Ağzım açık bir şekilde hayranlıkla seyredebileceğim kadar güzel, kültürlü, üstelik de iyi giyinen bir Rus kız arkadaşım, fotoğrafına bakınca ağzımdan çıkabilecek tek pozitif kelimenin “tombiş” olacağı (ki bunun da o kadar pozitif bir kelime olmadığını farkettim sonra) erkek arkadaşı tarafından terkedilmişti. Kız inanılmaz bir üzüntü içerisindeydi. Beraber bara gittiğimizde etraftaki tüm erkeklerle yakınlaşma çabasına girdi. Ve kendisini çok da sallayan olmadı. Ben de en sonunda dayanamayıp ortak erkek arkadaşımıza “Bu kız neden böyle davranıyor? Çok güzel biri, böyle davranmasına gerek yok ki! Anlayamıyorum.” diye sordum. Adam da bana “meh! Rus kızları genel olarak böyleler, erkeklerin ilgisini çekebilmek için fazla çabalıyorlar.” dedi.
5. Peki ya erkekler? Fena olmayan bir altyapıya sahip olmakla birlikte, reziiil rüsvaaa saç şekilleri, 80’lerden, hatta daha kötüsü, 90’lardan kalma giyim tarzlarıyla göz doldurduklarını söyleyemeyeceğim. Ama aralarından biri çıkıp da biraz kendine bakmayı denerse, siz de ona saatlerce bakabiliyorsunuz…
Son olarak, Moskova ve genel olarak Rusya hakkında en önemli tavsiyemi veriyorum: Sakın ola, asla ve asla, hiç bir şartta oraya arkadaşınız ya da iş arkadaşınız olan Türk bir erkekle gitmeyin! Tabii kendisinden sonsuza dek tiksinmek istemiyorsanız. Niye? diye soracak olan varsa özele gelsin, buraya yazamam.